ÇOCUK GELİŞİMİ
Konu ile ilgili yardım almak için polikliniğimize başvurabilirsiniz.
İletişim: 0376 213 30 10
Çocuk sahibi olmak şüphesiz mucizevi ve tarif edilemez duyguları beraberinde getirir. Çocuk dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren onun için gereken her koşulu sağlamak, onu tüm zararlı etkilerden korumak kısacası çocuğu için en iyisini yapmak ailenin temel arzusudur. Anne baba, büyük bir sorumluluk alarak, inişli çıkışlı, zaman zaman yorucu ve yıpratıcı olabilen bir yolculuğa çıkmıştır aslında. Bu ebeveynlik yolculuğunda Çocuk Gelişimi Uzmanı ailenin sorumluluğunu paylaşır, yardımcı olur, destekler, kısacası size profesyonel bir yol arkadaşı olur.
Çocuk Gelişimi Uzmanı, sağlık bilimleri fakültesi lisans programından mezun meslek elemanıdır. Hastanelerin çocuk gelişimi polikliniğinde 0-18 yaş grubu normal gelişim gösteren, özel gereksinimli, akut ve/veya kronik hastalığı olan veya risk altındaki çocukların zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarına yönelik çeşitli hizmetler sunar.
Tüm gelişim alanlarında (dil gelişimi, psikososyal gelişim, bilişsel gelişim, motor gelişim, özbakım) çocukların gelişimsel değerlendirmesini ve takibini yapar. Erken müdahale programları hazırlar ve uygular. Yatan hasta bölümündeki çocuklarla psikolojik destek, gelişimsel destek ve eğitimsel etkinlik çalışmaları yapar. Anne babalara danışmanlık yapar, eğitim verir.
Çocuk ve sağlık diye düşündüğümüzde, onu çocuk doktoruna götürmek ilk akla gelen şeydir. Çocuk Gelişimi Uzmanı doktor değildir. Yardımcı sağlık hizmetleri sınıfında farklı bir uzmandır.
Rutin gelişim muayeneleri, gözlem, testler ve aile danışmanlığı yoluyla Çocuk Gelişimi Uzmanından destek almak, günümüz modern hayat şartlarında bilinçli ailelerin tercihi olmaktadır.
Çocuk Gelişimi Uzmanı bebeklikten başlayıp ergenliği de içine alan uzun bir dönemde, belirli aralıklarla ve düzenli olarak çocuğu görmek ister. Aileler doğrudan başvurabilir. Ayrıca başta Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanları olmak üzere hekimler veya çocukla ilgili diğer meslekler ihtiyaç duyduklarında Çocuk Gelişimi Uzmanına yönlendirirler.
Çocuk Gelişimi Uzmanı, çocuğa ve aileye gelişimsel bakış açısıyla ve her yönden tam bir destek sağlayabilmektedir. Bazı vakalarda farklı branşlardan yardım almak gerekebilir. Çünkü her branş kendi özelinde en iyisidir. Örneğin çocuk psikiyatri uzmanı, çocuk nöroloji uzmanı, diyetisyen, dil ve konuşma terapisti, psikolog, odyolog, fizyoterapist, özel eğitim uzmanı gibi.
Son olarak belirtmek istediğim bir husus; Pedagog olarak akıllarda yer etmiş bir meslek, sıklıkla Çocuk Gelişimi ile karıştırılıyor. Köken olarak Pedagoji eğitim bilimi; pedagog, eğitim bilimci anlamına gelmektedir. Ülkemizde son olarak İstanbul Üniversitesi Pedagoji bölümü 1989 yılından bu yana mezun vermemektedir.
Nasıl ki bebeğin yürümesi için belirli bir zaman diliminin geçmesi gereklidir, nasıl ki dişlerin çıkması belirli bir zamanda gerçekleşir, bunlar gibi öğrenme, konuşma, bilişsel ve sosyal-duygusal vb… gelişim alanlarında kritik belirli dönemler söz konusudur.
Özellikle yaşamın ilk 6 yılı gelişim oldukça hızlı gerçekleşmektedir. Bu nedenle ilk 6 yıldaki becerilerin ve gelişim basamaklarının öğrenilmesi ve desteklenmesi önem taşımaktadır.
Konuşma problemleri, zihinsel engel, öğrenme güçlüğü, üstün yeteneklilik, yaygın gelişimsel bozukluk tanı grubu (otizmin de içinde olduğu) veya diğer bazı hastalıklardan şüphelenilerek gerekli yönlendirmelerin yapılması erken müdahale kapsamına giren temel konulardan bazılarıdır.
Çocuk Gelişimi Uzmanının rutin takibi bu noktada değerlidir, çünkü erken müdahale gerektiren durumları gelişim muayenelerinde kendiliğinden gözlemleyerek aileye yardımcı olur. Diğer taraftan rutin takibe gelmeyen aileler de örneğin bebek 12. ayda hala hece tekrarları (bababbabbaa, deddedede gibi) yapmıyorsa, 18. ayda hala tek sözcükleri yoksa (anne, baba, dede, mama gibi) veya emekleme, sıralama gibi yürümeye geçişteki becerileri gözlemlemiyorsanız veya çocuğun içine kapanık davranışları var, kendi dünyasında yaşıyorsa, sese, kokuya, dokunmaya karşı hassasiyeti varsa, seslendiğinizde sizi duymuyormuş gibiyse, belirli nesnelere aşırı odaklanıyorsa, göz teması kurmaktan kaçınıyorsa muhakkak bir uzmandan yardım almanız gerekmektedir.
Erken müdahale verilen örneklerle sınırlı düşünülmemelidir. Şüphe çeken tüm gelişim durumlarının, erken müdahaleyi sağlayan ipuçları olabileceği hatırda tutulmalıdır. Temel öneri rutin takiptir. Bu yolla erken müdahale konusunda anne baba sorumluluğu bir uzmanla paylaşmış olur, diğer bir açıdan bakıldığında ise gereksiz kaygıların önüne geçilmiş olur.
Çocuk Gelişimi Uzmanınca öncelikle farklı gelişim göstermesi öngörülen çocukların, standart testler üzerinden içinde bulunulan yaşa göre gelişim profilinin (iletişim, psikososyal, özbakım, ince motor, kaba motor, dil, bilişsel gelişimlerin) nasıl seyrettiğinin saptanır. Bu konuda uzman gözlemi, tarama testleri ve belirli ölçekler yoluyla değerlendirmeler yapılır.
Risk grubuna giren çocuklara ve ailelere yönelik programlar oluşturulur. Çocuğun gelişimini olması gereken düzeye çıkarmak için ilgili uzmanlar multidisipliner bir yaklaşımla program hazırlar, uygular ve takip eder. Gerek çocuk üzerinden gerekse anne baba rolleri üzerinden ihtiyaç duyulan davranışsal, psikolojik ve gelişimsel destek ailelere uzmanlar tarafından oluşturulan bu programla sağlanır.
Sonuç olarak eğer çocuklarda gelişimsel olarak desteğe ihtiyaç varsa, geç kalınmadan tespit edilmeli, hedefler ve amaçlar doğru bir şekilde belirlenmeli, tedavi ve eğitimlere başlanmalıdır.
Aile danışmanlığında üzerinde durduğumuz konuların başında gelir.
Güvenli bağlanma, bebek ve anne arasındaki duygusal bağlantı ve güven duygusudur. Bağlanma süreci normal gelişen bir süreçtir.
Bu sürece nasıl daha iyi katılabileceği bilen anneler, bebekte güvenli bir bağlanma geliştirebilir ve bebeğin hayatı boyunca etkili olacak o temel güveni sağlamış olur.
Güvenli bağlanma annenin bebeğin ağlamalarını, huzursuzluğunu anlamasına; sinyallerini doğru yorumlamasına ve bebeğin yiyecek, şefkat, konfor ihtiyaçlarına cevap vermesine yardımcı olur.
Bebeklerin anlaşılma, sakin olma ihtiyaçları da vardır. Güvensiz bağlanma durumunda bebek bu ihtiyacını karşılayamaz. Bu da yenidoğan bebek beyninin kendini en iyi şekilde düzenlemesini engelleyebilir, duygusal veya zihinsel gelişmeyi yavaşlatıp öğrenme ve ileriki yaşamda ilişkiler kurmada zorluklara yol açabilir.
Bebeğin anneyle kurduğu güvenli bağ sosyal gelişimini destekleyerek, onun yetişkin bir birey olduğunda kuracağı ilişkileri, dünyayı güvenli bir yer veya güvensiz bir yer olarak görüşünü, benlik algısını ve kişiliğini olumlu yönde etkiler.
İlerleyen dönemlerde (bebeklik sonrası/erken çocukluk dönemi) ise anne-baba ile arasında güvenli bir bağlanma olan çocuklar, annenin-babanın her zaman yanında olduğunu ve ihtiyaçlarına cevap vereceğini, ulaşılabilir olduğunu bilir. Anne-baba yanındayken rahattır, etrafı rahatça keşfeder, annenin-babanın yokluğunda tepki gösterir fakat geri döndüğünde sakinleşirler.
Ebeveyninden “Ben buradayım, seni anlıyorum, sana değer veriyorum.” mesajlarını alan, anlaşıldığını, değerli olduğunu, kabul edildiğini hisseden ve böylece güvenli bağlanan çocuğun hem kendine hem de çevresine olan güveni olumlu yönde desteklenecektir.
Literatürde güvensiz bağlanan çocukların çevrelerine karşı çok daha az merak duyduklarını ve çekingen tavırlar sergileyebildiklerini ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır. Ayrıca güvensiz bağlanma, olumsuz duygular ve ruh sağlığı için de bir risk faktörüdür.
Güvenli bağlanmayla ilgili kritik dönemlerden biri de annenin yeniden işe başlama sürecidir. Bu süreç hem anne, hem de çocuk için oldukça zor ve zaman zaman yıpratıcı olabiliyor. Bu dönemde anne baba ve yakın çevre tarafından iyi niyetli fakat yanlış tutum ve davranışlar sergilendiğini sıklıkla görmekteyiz. Aile, özellikle de anne bu dönemde kendini yalnız hissedebilir, suçlu hissedebilir. Bu ve bunun gibi durumların diğer anneler tarafından da yaşanabildiğini, doğru yaklaşımlar sergilendiği takdirde kalıcı izler bırakılmadan, kolaylıkla bu geçişin sağlanabileceği bilinmelidir.
Yenidoğan annelerinin en büyük sorunlarından biri gaz sancısıdır. “Bebeğimizin daha huzurlu ve sancısız olması için neler yapabiliriz?” sorusu bebekle birlikteliğinin ilk aylarında her ailenin belki de en önemli gündemidir. “Nasıl ortaya çıkar? Neden olur? Ne zaman endişelenmeliyiz?” gibi diğer sorular peşi sıra ailenin zihnini meşgul etmeye devam eder.
Gaz sancısı bir hastalık değil, bebeğin dış dünyaya alışma sürecinin bir parçasıdır. Doğru yaklaşımlarla gaz sancısını en aza indirebilir ve bu süreci daha kolay atlatabiliriz. Diğer konularda olduğu gibi, Çocuk Gelişimcisi bu konuda aileye destek olur ve yükünü hafifletir.
Sağlıklı ve huzurlu bir uyku düzeni…. Biz yetişkinler olarak günümüz yaşam koşullarına göre belli saatlerde uyur belli saatlerde uyanık kalırız ve bebeğimizin de buna ayak uydurmasını isteriz. Oysa bebeğimiz için bu dünya, yeni bir yer ve anne karnından çok farklı bir düzeni var. Bebeklerin uyku düzenini onların fizyolojisine bırakabiliriz bu bir seçenek; gece gündüz ayırt etmeksizin istediği saatte uyur istediği saatte uyanır. Bu biz aileler için zorlayıcı bir durum. Aynı zamanda onun fizyolojik işleyişine ve ihtiyaçlarına aykırılık oluşturmayacak şekilde de düzenlemeler yapabiliriz aslında. Bu hem kendisine çok yabancı olan bu dünyaya adaptasyonunu kolaylaştıracak hem de ailenin daha rahat etmesini sağlayacak.
Yapılan çalışmalar, çocukların bebeklik döneminde uyku ile olan ilişkilerinin, onların zihinsel gelişimlerini, sosyal yönelimlerini, stres/kaygı ile baş etme becerilerini doğrudan etkilediğini gösteriyor. Bunun yanında uyku eğitimi alan bebeklerin diğer bebeklere göre daha az uyku problemi yaşadıklarını ve annelerdeki depresyon oranının daha az olduğunu ortaya koyuyor.
Ailelerin geleneksel olarak uyguladığı veya deneye yanıla bulduğu uykuya geçirme yöntemleri olsa da, bu konuda daha bilimsel ve kolay uygulanabilir yöntemlerin olduğu bilinmelidir. Bebeklik döneminde uyku eğitimi, uyku düzenine geçiş yukarıda açıklandığı üzere önemlidir. Bunun dışında ilerleyen yaşlarda ailenin uyku konusunda yaşayabileceği farklı problemlerle ilgili yine uzmana başvurmakta yarar vardır.
Bebeğimiz 6. ayı doldurduğunda ve anne sütüne ek olarak katı yiyecek yemeye hazır hale geldiğinde hayatımıza önemli bir konu dahil olur: Ek gıdalara başlama.
Her bebek farklı gelişimsel özellikler taşıdığından bu farklılıkları iyi analiz edip öncelikle hangi prensiplerle başlanacağını, bebeğimiz için en uygun stratejilerin neler olduğunu ve bunların nasıl kullanılabileceğini göz önünde bulundurarak bu sürece geçiş yapmamız en doğrusu olacaktır.
İki temel mesele karşımıza çıkmaktadır, uygun besinler ve anne baba tutumları.
Hangi besinlerle başlanır?
Bebeğimize vereceğimiz besinleri nasıl pişirmeliyiz?
Bebeğimizin ilerde sebzelerle veya bazı yiyeceklerle arasının iyi olması için neler yapmalıyız?
İlerleyen yaşlarda olumsuz beslenme alışkanlıkları oluşmasının önüne nasıl geçeriz?
Bu konuda çocuk gelişimi polikliniği ve beslenme ve diyetetik polikliniği koordineli bir şekilde çalışmaktadır.
Dışardan bakıldığında basit gibi görünebilir, ama çok karmaşık ve edinilmesi kolay olmayan bir beceridir. Çocuğun emekleme ve yürüme becerileri; fiziksel gelişim, görsel algı, mekansal farkındalık, denge, koordinasyon gibi birçok konuda bizlere ipucu verir.
Bebek ve çocukların yuvarlanma, oturuş, duruş, emekleme, sıralama, yürüme ve diğer motor becerileri belli bir sıra halinde ve zamanla gelişim gösterir. Uzun yıllar motor gelişim üzerine yapılan çalışmalar gösteriyor ki bebekler algı ve eylemle motor becerilerini birleştirir. Algısal süreklilik, nesne devamlılığı, derinlik algısı gibi pek çok kavram bebeklerin motor gelişim sürecini anlamamıza yardımcı olur.
Emeklemesini ve yürümesini teşvik etmek, gerektiğinde yardımcı olmak üzere evde belli düzenlemeler yapmak veya yapılmaması gereken düzenlemelerin neler olduğunu öğrenmek, emekleme ve yürüme aşamalarını bilmek bu süreçte gereklidir. Ne zaman bir problemden şüphelenilebileceği konusunda yine uzmanınız sizi aydınlatacaktır.
Hırçın (Saldırgan) davranışlar 1-4 yaş dönemindeki çocuklarda genel olarak görülen gelişimsel bir evrenin sonucudur; ancak müdahaleyi gerektirir. Çok sakin görünen çocuklar bile bu dönemde saldırgan davranışlar sergileyebilir.
“Ne yapmalıyız?”dan önce çocuğu iyi gözlemlemek, sergilenen bu davranışların neden ve hangi durumlarda oluşabildiğini anlamak çözüm yolunda en önemli adım olacaktır.
Bu dönemde yaşanan krizler ve baş etme becerileri konusunda bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Bu kapsamda özellikle “2 Yaş Sendromu” olarak sıkça duyduğumuz davranışlar bütününden bahsetmemiz gerekir:
18. aydan sonra hareket becerileri iyice artan çocuk bir yandan yeni şeyler deneyimlemeye ve bağımsız bir birey olduğunu kanıtlamaya çalışırken diğer yandan da hem yetişkine bağımlı hem de duygusal olarak tam gelişmemiş olduğundan, bir sıkışmışlıkla bocalama ile baş etmek durumunda kalır ve bunun sonucunda çoğu zaman kendini ağlayarak ifade eder. “Hayır”, “Olmaz”, “İstemiyorum” gibi olumsuz kelimeleri sıklıkla kullanır, istekleri yerine getirilmediğinde, kendini yere atma, kendisine ve çevresindekilere vurma, bağırma, nesneleri atma, öfke nöbetine girme gibi davranışlar sergiler.
Bu dönem boyunca anne babalara büyük sorumluluk düşer. Çocuğa doğru bir şekilde yaklaşarak, onun ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak, tolere edebilmek ve belli sınırlar çizmek son derece önemlidir. Çocuğun duygularını anladığımızı ona hissettirerek, yargılamadan, aşırı tepkiler vermeden bu süreci doğru yönetmek gerekir.
Aile ve çocuk için travmatik olabilecek yaşantıların önüne geçilmesinde bu döneme gösterilen özenin büyük rolü vardır ki takip eden okul çağlarından başlayarak belirli davranış problemleri ile polikliniğimize başvuran çocuklarda 2 yaş sendromunun izlerini sıklıkla görmekteyiz.
Tuvalet bağımsızlığının kazandırılması çocuğumuzun gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Ünlü bilim adamları bu dönemin kişilik gelişimi üzerine büyük etkilerinin olduğunu sıklıkla vurgulamışlardır. Çocuk tuvalet eğitimine nasıl hazırlanmalıdır? Nasıl başlanmalıdır? Nasıl tuvalet eğitimi verilir? Tuvalet eğitiminde geceleri nasıl bir yol izlenmelidir? Yanlış tuvalet eğitimi sebebiyle çocuğumuzun ileriki yaşlarında kötü etkiye sebep olmamak için yapılması/yapılmaması gereken şeyler nelerdir? gibi soruların cevapları için Çocuk Gelişimi Uzmanından destek alınmalıdır.
Tuvalet eğitimine ne zaman başlanmalıdır? Gelişimsel muayenelerimizde çocuğun hazır bulunuşluğu göz önünde bulundurularak eğitime başlama için uygun zaman belirlenir. Ancak genel bir fikir vermesi bakımından 24 aydan itibaren bu konuda anne baba farkındalığı bulunmalıdır.
Çocuk tuvalet eğitimine nasıl hazırlanmalıdır? Nasıl başlanmalıdır? Nasıl tuvalet eğitimi verilir?
Tuvalet eğitiminde geceleri nasıl bir yol izlenmelidir?
Yanlış tuvalet eğitimi sebebiyle çocuğumuzun ileriki yaşlarında kötü etkiye sebep olmamak için yapılması/yapılmaması gereken şeyler nelerdir? gibi soruların cevapları için Çocuk Gelişimi Uzmanından destek alınmalıdır.
Emzirme döneminde “güven” duygusunun temelleri atılır. Bu dönemin “temel güven”i geleceğin “özgüven”i ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle bu süreci “sütten kesme”, “memeden ayırma” gibi tabirler yerine “bir ilişki biçiminden diğerine yolculuk” şeklinde adlandırmak daha uygun olur.
Bebeğimizin gelişimi sürecinde belirli bir dönemde anne sütüne artık ihtiyacının kalmadığını ve bırakması gerektiğini biliyoruz. Fakat bu süreç hem anne hem de bebek için oldukça zor. Bu yolculukta fizyolojik ve psikolojik açıdan en doğru zamanı belirlemek, en doğru yaklaşımla yerinde ve makul tutum/davranışları sergilemek hepimizin en büyük isteği.
Hastanemizde Çocuk Servisinde yatan hastalarımızı düzenli olarak ziyaret etmekteyiz. Çocuğun hastane yaşamı ile normal yaşamı arasındaki kaybını, gelişimsel destek aktiviteleri ile azaltmaya çalışmakta ve anne baba ile görüşme yapmaktayız.
Yatarak veya ayaktan tedavi gören, diğer çocuk hastalarımızda ise ailenin, hekimin veya sağlık ekibinin isteği doğrultusunda tedaviye uyumu kolaylaştıracak uygulamalar yapılabilmektedir.
Çocukta hastane fobisi oluşmaması için, travmaya, aileye ve sağlık çalışanına karşı güvensizliğe sebep olmamak burada gözettiğimiz amaçlardandır.
Çocuklar anlamlı konuşmaya ortalama 18 aydan sonra geçerler. İlk konuşmalar kelime düzeyinde gerçekleşir. 18. aya kadar depolanan alıcı dil hızlı bir şekilde ifade edici yöne doğru gelişir.
Dil ve konuşma konusunda en sık rastladığımız başvuru sebepleri şunlardır:
* Konuşma Gecikmesi
* Akıcı dil bozukluğu (kekemelik, hızlı-bozuk konuşma gibi)
* Artikülasyon bozukluğu (“r” yerine “y” sesini çıkarmak gibi)
* Fonolojik bozukluk ( “kitap” yerine “kipat” demek gibi)
* Seçici konuşmazlık (çocuğun bazı ortamlarda veya bazı durumlarda konuşmaması gibi)
Konuşma gelişiminin biraz yavaş ilerlediği durumlarda öncelikle çocuğun herhangi bir sağlık problemi veya gelişimsel probleminin olup olmadığını, alıcı dil konusunda yeterince desteklenip desteklenmediğini değerlendiririz. Endişelenmeleri gereken bir durum var mı, yok mu ona bakarız. Çoğu zaman aileye verilen önerilerin uygulanmasıyla, evde, hayat akışında yapılan ufak düzenlemelerle büyük gelişmeler kaydedilebiliyor.
Ancak bazı özellikli durumlarda belli uygulamalar yapılması gerekiyor olabilir. Bu uygulamalar yapılarak gidişatı olumu yöne çevirebiliriz. Ya da sorunu çözebiliriz. Çocuk Gelişimi Uzmanının alanı dışında kalan bir problemden şüphelendiğimizde ilgili uzmanlara gerekli yönlendirmeleri yaparız.
Akıl yürütme, düşünme, bellek ve dildeki değişmeleri kapsar. Örneğin algılama, idrak etme, yorumlama, eleştirel düşünme, problem çözme ve hatırlama bilişsel gelişimle ilgilidir.
Ünlü bilim adamı Piaget’e göre çocuk, çevresini inceleyen aktif bir araştırmacı gibidir. Çocuğun gözlediği her şey, her uyaran zihninde bir şema oluşturur. Şema, bireyin çevresindeki dünyayı anlamak ve anlamlandırmak için geliştirdiği bir bilişsel yapı, yeni edinilen bilgilerin yerleşeceği bir çerçevedir. Şemalar, sürekli olarak olgunlaşma ve yaşantı kazanma yoluyla değişmeye uğrayıp yeniden organize edilir. Örneğin köye bir gezi sırasında, kırda yayılan koyunları ilk kez gören çocuk “Baba köpeklere bak.” der. Bu örnekte görülüyor ki, koyunlar çocuğun bildiği köpek ölçütlerine en uygunudur. Koyun uyarıcısıyla karşılaştığında onu kendisinde var olan uygun şema içine yerleştirmiştir. Ancak koyunlarla etkileşimde bulunup yeni yaşantılar kazandıktan sonra, koyunun köpek olmadığını anlayıp onun için yeni bir şema, kategori oluşturacaktır.
Çocuğumuz soru sorduğunda, bir şeyi merak ettiğinde veya biz ona bir şey öğretmek istediğimizde bu şema konusunu bilmemiz yararlıdır. Çocuğun zihnindeki mevcut şemalardan hareketle onun yeni şemalar oluşturmasını sağlayabiliriz ki bu öğrenmedir.
Çocuk gelişimci olarak bilişsel / zihinsel gelişim süreçlerini yakından takip etmek, çocukla çalışmak ve ailelerle iletişim halinde olmak isteriz, zevkli ve bir o kadar bireye katkısı olan bir alandır. 0-6 yaş arasında çocuk beyni kolay şekil alabilen yumuşak bir hamur gibidir. Bu hamur ilerleyen yaşla birlikte katılaşır. Buradan şunu anlıyoruz bu dönemde ne kadar özenli tutum/davranış içerisinde olunur ve desteklenirse, çocuğun geleceğine o denli fazla katkı sağlanmış olur.
Bilimsel yönden konuya yaklaştığımızda karşımıza çıkan “Sinaptik Budama” bilişsel gelişim konusunda üzerinde durulması gereken diğer bir önemli kavramdır. Bizim her yeni bilgi öğrenmemiz demek beynimizde yeni sinirsel bağlantılar kurmak demektir. Sinaptik budama, az kullanılan bağlantılardan kurtularak, daha aktif ve faydalı bağlantılar için beyinde yer açar. Çok sayıda ama zayıf bağlantılar yerine az sayıda ve daha güçlü bağlantılar oluşur. Kısacası, bu beynin yeniden modellendiği bir süreçtir. Tüm gelişim alanlarında olduğu gibi bu süreç için de kritik dönem 0-6 yaştır.
Gündelik hayatımızda bu kavramın önemi nedir? Uyaran çevreden çocuğa girdi sağlayan her şeydir ve çocuğun gelişiminde kilit rol oynar. Çocukların uyaranları almaya en duyarlı olduğu yaş 0-3 yaşlarıdır. Bu yaşlar arasında çocuğa ne kadar çok uyaran verilirse çocuğun beynindeki nöral/sinirsel aktiviteler o kadar artacaktır. Burada kuşkusuz yararlı uyaranlardan söz etmekteyiz. Çocuğun dokunduğu her faklı yüzey, gördüğü nesneler, ailenin kullandığı kelime dağarcığı, çocukla pozitif iletişim, işittiği farklı ses ve müzikler, sosyal yaşantısı, oynadığı oyuncaklar, interaktif oyunlar, okunan kitaplar, vb… sınırsız sayıda uyaran örnek verilebilir. Yararlı uyaran çeşitliliği ve kalitesi ne kadar fazlaysa bilişsel / zihinsel gelişim kuşkusuz o kadar sağlıklı olacaktır ki bu sağlanamadığında uyaran eksikliği bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır, örneğin konuşmanın gecikmesi, öğrenme problemleri, düşünme ve muhakemenin yeterince gelişememesi gibi.
Zararlı uyaranlardan da söz etmemiz gerekiyor. Çocukların travmaya sebep olabilecek yaşantılara, teknoloji kaynaklı bozucu etkilere ve diğer çeşitli durumlara maruz bırakılmaması gerekir.
Sonuç olarak bahsedilen konularda düzenli gelişimsel değerlendirme ve takiple, aile danışmanlığıyla, ailenin bu yöndeki özen ve çabası bir araya geldiğinde çocuk için çok faydalı bir tablo ortaya çıkar. Aslında her şey biraz buradan geçiyor, çünkü beyinden bahsediyoruz. Zihinsel gelişiminde problem olan bir çocuğun dil gelişiminin sağlıklı olmasını bekleyemeyiz. Sosyal - duygusal gelişim alanı, motor gelişim, özbakım becerileri gibi diğer alanlar için de farklı örnekler verilebilir.
Çocuk, toplumun en küçük birimi olarak tanımlanan aile içinde dünyaya gözlerini açar ve çocuğun ilk sosyal etkileşimi anne-babasıyla başlamış olur. Daha sonra aile çevresindeki diğer yakın kişilerle devam eder. Çocuk zihinsel, fiziksel, duygusal, yönden ve dil yönünden geliştikçe sosyal çevresi de genişler. Bu sosyal etkileşim, arkadaş ilişkileri ve okuldaki yaşantılarla devam eder. Yetişkinlik döneminde ise iş yaşantısı ve evlilikle daha farklı bir boyut kazanır.
Her anne baba, çocuğunun diğer insanlarla olumlu etkileşimleri başlatmasını ve sürdürmesini, sağlıklı sosyal becerilere sahip olmasını ister. Çocukların akranları ile arkadaşlık kurabilmesi, oyuncaklarını/eşyalarını paylaşabiliyor olması, kendini rahatça ifade edebilmesi ve gerektiğinde de hakkını savunabilmesi önemlidir. Sıra bekleme, yardımlaşma, empati, sorumluluk, duyguların kontrolü, vb. pek çok konuyu yine bu başlık altında ele alırız.
Çocuk gelişimi polikliniği muayenelerinde ve uygulanan testlerde bilişsel gelişim, dil gelişimi, motor gelişim alanları yanısıra sosyal gelişim alanı da detaylı incelenir. Sosyal beceriler daha çok 3 yaştan sonra ailelerin dikkatini çekmeye başlasa da örneğin 1-2 yaşlarındaki bir çocuğun tepkileri, göz teması, taklit becerileri, çevreye olan ilgisi, vb.. bu anlamda önemlidir. Bazen de gördüğümüz bir problem bize farklı patolojiler için ipucu olabilir. Çocuğun bazı tepkilerinin gelişim dönemine uygunluğu veya uygunsuzluğu konusunda aileyi bilgilendiririz; örneğin bir başkasını yabancılamasının doğal olduğu gibi. Bu ve bunun gibi beceriler yaşın ilerlemesiyle (özellikle çocuğun kreşe veya anaokuluna başlamasıyla) birlikte artar ve çeşitlenir.
Uzman, aileye gelişimsel bakış açısı kazandırır. Ailelerden sıklıkla soru aldığımız oyun konusunu kısaca ele alabiliriz. Çocuğun çevresindeki hiçbir şeyden etkilenmeden oyununa devam etmesi belirli bir dönemin özelliğidir. Diğer çocuklarla herhangi bir ilişki kurmaksızın, sadece onların oyunlarını izlemeleri de aynı şekilde. Yine farklı dönem itibarıyla çocuklar aynı ortamda oynarlar, aynı oyuncakları kullanırlar, ama birlikte oynamazlar. Daha sonra birlikte oyun ve kooperatif oyun şeklinde sosyal ilişkiler devam eder. Farklı bir yaklaşımla; Piaget’in 0-2 yaş döneminde işlevsel oyun olarak tanımladığı oyun, çocuğun bedenini, nesneleri ve bunların fonksiyonlarını öğrenerek tekrarlaması ve bunu oyun haline getirmesidir. 2-12 yaşlar arasını kapsayan döneme ise çocuk, çevresinde yaşadığı olayları, kişileri, nesneleri ve hayvanları taklit ederek başlamakta, 7-8 yaşlarından sonra ise çocuğun oyunu gerçeğe daha uygun olmakta ve iş bölümüne daha fazla dayanmaktadır. 12 yaşından sonra çocuk, oyunda artık daha mantıklı, daha sosyaldir, egosantrizm ve fantezi (hayal-imge) oyunlar azalmış ve oyun belirli kurallara bağlanmıştır. Örneğin; saklambaç, sek sek oyunu veya organize spor oyunları gibi beceri oyunları ve satranç, dama gibi zekâ oyunları bu dönemin en popüler oyunları arasındadır.
Sonuç olarak; 0-18 yaş mesleki olarak alanımıza girdiğinden, bu dönemde sosyal beceri ve uyum konusunu ele alarak çocuğa ve ailesine gerekli hizmeti vermekteyiz. İhtiyaç halinde (ayrı bir başlık altında paylaştığımız) Oyun Terapisini sosyal becerilere ilişkin problemlerin tedavisinde uygulayabiliriz.
Uzman – aile iş birliği ile bu alan çalışılır ki sosyal becerilerde problem, yaşının gerektirdiği sosyal gelişim düzeyine ulaşamama ve giderek toplumsal baskı, kişinin toplumdan dışlanması gibi ileride yaşanabilecek sorunların önüne geçilmiş olur.
Çocuk yetiştirmek bir bakıma gelecek nesilleri yetiştirmektir, topluma karşı sorumluluklar içerir. Bizler anne baba olarak çocuğumuzun iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edebilmesini, toplumda nasıl davranması gerektiğini bilmesini, güzel ahlaklı ve vicdanlı olmasını isteriz.
Burada çocuğun gelişimini iyi bilmek, onun gözünden dünyaya bakabilmek gerekir.
Gelişim bir sıra halinde sıra somuttan soyuta doğru gidecek şekildedir. Ahlak çoğunlukla soyut kavramları içerdiğinden bu sıra önemlidir. Örneğin somut işlem döneminde, 2,5 yaşındaki bir çocukta empati yapabilme becerisi henüz gelişmemiştir. Bu sebeple arkadaşına vurduğunda canının acıyacağını veya oyuncağını aldığında onun üzüleceğini öngöremez. Bu durumda ona nasıl bir tepki vermeliyiz? Farklı bir örnek olarak, marketteyken çocuğumuz bir ürünü alalım diye tutturduğunda, onun zararlı ya da gereksiz olabileceğini bilmediğinden elde etmek için ağlama krizlerine girebilir. Hayır diyeceğiz elbette, ama bunu nasıl yapmamız uygun olur?
Gözlemlediğimiz davranışların çocuğun iç dünyasındaki karşılığı farklıdır. Çalma, yalan söyleme, küfür etme, iftira atma, acımasızca tutumlar sergileme gibi çocuklar için masum olan, ancak bizim için zorlayıcı davranışlara ebeveyn olarak müdahalemiz çocuğun idrakine uygun olmalıdır.
Ahlak gelişiminde önemli olan bilişsel ve sosyal-duygusal beceriler olduğundan, çocuğun içinden geçtiği bu gelişimsel süreçleri iyi anlayıp yorumlayabiliyor olmamız gerekir ki bu kazanım aynı zamanda çocuğa bir davranışı kazandırmak istediğimizde hangi süreçte çocuğa nasıl yaklaşmamızın uygun olacağını bilmemizi sağlar.
Aile olarak çocuğumuza özür dilemesini, teşekkür etmesini öğretmek, çocuğumuzun dürüst ve yararlı bir birey olarak yetişmesini sağlamak veya çocuğumuza ailenin gelenek ve inanç sistemine ait pratikleri kazandırmak istediğimizde yine gelişim süreçlerine uygun tutum/davranış içerisinde olmamız gerekecektir.
Ahlak gelişimi ile diğer bazı konulara Problemli Davranışlar başlığı altında değinmiştik.
Sonuç olarak rutin takiplerimizde bazı ailelerin bu veya benzeri konularda desteğe ihtiyaç duyduğunu düşündüğümüzde ya da aileler sorular veya şikayetler ile polikliniğimize başvurduğunda yardımcı olmaktayız.
Aile içerisindeki iletişim süreçleri ve yaşanan olaylar çocuk üzerinde çok etkilidir. Sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirilmesi; bu etkinin bilincinde olunması, doğru tutum/davranışların sergilenmesi ve gerektiğinde doğru yöntemlerin kullanmasıyla mümkündür. Çocuklarda genel gelişim alanlarının (ince ve kaba motor, sosyal duygusal ve bilişsel gelişim, dil gelişimi, özbakım becerileri) nasıl değişime uğradığını, aile içerisindeki bireylerle bir bütün olarak fark etmek ve değerlendirmek çok önemlidir.
Çocuk Gelişimi Uzmanı tarafından çocuğun öncelikle genel bir gelişimsel değerlendirmesi yapılır. Desteklenmesi gereken gelişim alanları, iletişim becerileri ve bunları olumsuz etkileyen sosyal, davranışsal, duygusal faktörler belirlenir. Aile içindeki tüm bireylerin payı değerlendirilir. Anne babanın olumlu/olumsuz tutum ve davranışları belirlenir ve mevcut durum ile ilgili aile bilgilendirilir. Süreç bu şekilde başlatılmış olur. Devamında, çocuğa ve aileye özel bir yol haritası çizilir. Aile ile birlikte belli kararlar alınır, çeşitli düzenlemeler yapılır ve süreç takip edilir.
Kimler aile danışmanlığı almalıdır?
Aile danışmanlığı söz konusu olduğunda toplum olarak belli kalıp yargılarımız var. Problemlerle karşılaştığımızda veya baş edemediğimiz durumlarda aile danışmanlığı aklımıza gelir. Oysaki çocuk merkezli aile danışmanlığının rutindeki önemi büyüktür. Çocukla ilgili her gelişim basamağında çocuk için özel bir şeyler vardır ve bir üst basamağa geçiş söz konusudur. Geçiş dediğimiz şey – anne babaların gözünde öyle olmasa bile – aslında çocuk için sancılıdır ve gelişim açısından kritik bir süreci ifade eder. Bu sebeple her dönemde danışmanlık eşliğinde ilerlememiz gerekir, kuşkusuz anne babanın çocuğuna bırakabileceği en güzel miras sağlıklı bir gelişimdir.
Hem anne hem de babanın seansta olması önemlidir. Bunun mümkün olmadığı durumda anne veya bakım veren kişi ile görüşme yapılır. Ayrıca büyükanne, büyükbaba gibi çocuğun gelişiminde rol alan kişilerin danışmanlık almalarının yararını da sıklıkla görmekteyiz. Çocuğun muayene ve değerlendirmesi merkezdedir, bunun yanı sıra belirli sıklıklarla çocuk bulunmaksızın aile ile, ihtiyaca göre bireysel görüşmeler şeklinde seanslar sürdürülür.
Her ailenin yaşadığı problem durumu, çocuğun gelişimsel düzeyi ve ihtiyaçları farklı olduğundan seansların süresi, kaç seans olacağı gibi konular ihtiyaca göre belirlenir.
Korku, bebeklik ve çocukluk çağlarında sıkça gördüğümüz en doğal duygulardan bir tanesidir. Bazı korkular ve kaygılar gelişimsel olarak beklediğimiz durumlardır; örneğin 2 yaşındaki bir çocuğun anneden ayrılırken endişelenmesi veya 5 yaşındaki bir çocuğun karanlıktan / doğaüstü varlıklardan (hayalet, canavarlar vs) korkması normaldir.
Farklı dönemlerde yaşanan belli korkular aslında gelişimin olağan bir parçasıdır. Gelişimin bir parçası olan bu olağan korkular çocuklarımızın tehlike durumlarında uyarılmasını, kendilerini savunmasını ve yine tehlikeler karşısında kendilerini korumalarını sağlayan bir işlevi vardır.
Ancak bazı durumlarda bu korku ve kaygılar sorun oluşturabilir. Özgül fobiler, Sosyal kaygı veya sosyal fobi, ayrılma kaygısı, vs gibi durumlar bu sorunlu kaygı durumlarına örnek olabilir. Çocuğun ve ailenin yaşantısını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu sebeple hangi korku ve kaygıların normal gelişimsel sürecin bir parçası olduğu, hangilerinin sorun teşkil edebileceğini bilmek önemlidir.
Aile danışmanlığı; sorun oluşturabilecek kaygı durumlarına birlikte çözüm üretmek bakımından değerli olduğu kadar, gelişimsel döneme bağlı kaygılara nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda ailelere yardımcı olmak bakımından da önem taşır.
Her bireyin yaşantısında boşanma, ölüm, trafik kazası, ebeveyn mahkumiyeti, ölümcül ve kronik hastalıklar, vb… istenmeyen olaylar söz konusu olur. Bunları engellemek mümkün olmadığından önemli olan bu durumlarla baş etme becerimizdir.
Yetişkinler bile bu beceriyi göstermekte zorlanırken; dünyası çok farklı ve özel olan çocuğun duyguları, düşünceleri, çevresinde olup bitenleri anlamlandırması, travmatik yaşantılarla baş etmesi kuşkusuz daha zordur. Hal böyleyken çocuğa destek olması gereken aile bireylerinin özel bir yaklaşım sergilemesi ve doğru yöntemler izlemesi zorunludur.
Bu yaşantılar karşısında Çocuk Gelişimi Uzmanı, aile danışmanlığı yoluyla ilgili aile üyelerine yardımcı olur. Çocuklarda oluşan olumsuz etkileri de Oyun Terapisi ile en aza indirilmeye çalışılır. İhtiyaç halinde ilgili diğer branşlara yönlendirme yapılır ve beraber çalışılır.
Kardeş kıskançlığı, anne babanın sevgisini kaybetme korkusuna, kendine duyulan sevginin bitip tamamen kardeşine yöneleceği düşüncesine sebep olabilen dayanılmaz bir duygudur. Her bir çocuk anne ve babasının ilgisini, sevgisini, zamanını bir başkası ile paylaşmak istemez. Özellikle anne-babanın zamanının büyük bir bölümünü yeni doğan kardeşle geçirmek zorunda olduğu dönemlerde çocuk zaman zaman kardeşini kendine rakip olarak görmeye bile başlayabilir.
Bu evrede önemli olan şudur: Çocuk gözünden bakabilmek. Neden kıskanıyor? Kıskançlık duygusunu ifade etme becerisine sahip mi? (hangi yaşta olduğu burada çok önemli). Ne şekilde ifade ediyor? Kendini nasıl hissediyor, hangi duyguları yaşıyor? Ailenin tutumu ne yönde? Ailenin ve toplumun ağabey/abladan beklentileri neler? Bunlar bize birtakım ipuçları sağlar ve bu ipuçlarının bir uzman tarafından değerlendirilmesi önemlidir. Değerlendirme sonucunda ise çocuğa ve aileye özel bir yol haritası çizilir. Aileye bazı ödevler verilir. Düzenli takip edilir.
Bu şekilde anne-babaya ve çocuğun içinde bulunduğu çevreye doğru davranış alışkanlıkları kazandırarak bu dönemi en az krizle atlatmak, çocukta kalıcı hale gelebilecek yanlış düşünce ve davranışların erkenden önüne geçebilmek hedeflenir.
Özetle; kardeş kıskançlığı bir patoloji değil, kardeşi olan çoğu çocukta oluşabilecek normal bir duygu ve genellikle çok büyük uğraşlara gerek kalmadan biraz sabır ve özveriyle üstesinden gelinebilecek bir durumdur.
Çocuk, içinde yaşadığı, baş edemediği çatışmaları yetişkinler gibi sözel olarak ifade edemeyebilir. Bunun sonucunda içindeki bu çatışmanın yansıması davranış problemi olarak karşımıza çıkar.
Saldırganlık, kendine zarar verme, parmak emme, tırnak yeme, saç koparma, yalan söyleme, çalma, alt ıslatma ve dışkı kaçırma, uyku bozukluğu, yeme problemleri, erken çocukluk çağı mastürbasyonu gibi davranışları bu başlık altında değerlendiririz.
Çocuk Gelişimi olarak bu problemleri değerlendirir ve çözümlenmesini sağlarız, gerektiğinde zaman kaybetmeden çocuğu diğer branşlara yönlendiririz. Psikolojinin, diğer sağlık alanlarının da ilgilendiği bir alandır problemi davranışlar.
Davranış problemleri, farklı türler olarak uzun bir liste halinde sayılabilse de her problem davranış çocuğa ve ailenin durumuna göre farklılıklar gösterebilmektedir. Bu sebeple; bir aile bize davranış problemiyle ilgili yardım almak için geldiğinde önce çocuğun ayrıntılı bir gelişimsel değerlendirmesi yaparız. Çocuğun gelişim düzeyini belirler ve o doğrultuda devam ederiz. Örneğin gelişimsel dönemine uygun, yani o yaşta görülmesi son derece normal olan bir davranış, aile tarafından problem davranış olarak görülüyor olabilir. Ya da 3 yaşındaki bir çocuk, 2 yaşın gelişim özelliklerini gösteriyor olabilir. Ya da gerçekten problemli bir davranış söz konusudur. Aile yaşantısı, ev düzeni, söz konusu davranışa ailenin tepki düzeyi, travmatik yaşantı öyküsü olup olmadığı, davranışın görülme sıklığı, hangi durumlarda artıp azaldığı gibi sorularla detaylı öykü alırız. Böylelikle problemin genel bir çerçevesi çizeriz.
Sorun fizyolojik temelli olabilir, bu nedenle Çocuk Doktoruna muayeneye yönlendirilir, bunun sonucuna göre hareket edilir. Çocukta herhangi bir sağlık problemi yoksa ve bu problem davranış hala mevcutsa müdahale edilmesi gerekir.
Çoğunlukla aile üzerinden gideriz, problem çözülene kadar yakın takip ve çalışma yaparız. Anne baba bu konuda bilinçli ve sabırlı olmalıdır. Sorunu çözmeye elverişli, uzmanla işbirliğine açık olmalıdır.
Duruma göre Oyun Terapisinden faydalanabiliriz.
Patolojik bir durumda ileri tedavi için Çocuk Psikiyatri Uzmanına yönlendirme yapar ve diğer tedavi seçeneklerine geç kalmadan erişilmesini sağlarız.
Davranış problemlerinin çok çeşitli olması, aile ve çocuğa göre farklılık gösterebilmesi nedeniyle, bu yazı kapsamında ayrıntıya girmek mümkün olmamaktadır. Genel öneri rutin takip veya sorun gözlendiğinde hemen uzmana başvurmaktır.
Genel bazı bilgiler ise şu şekilde ifade edilebilir:
Şiddetli tepki göstermemek, davranışı pekiştirecek yanlış tutumlardan kaçınmak, çocuğa kendini suçlu hissettirecek, onu utandıracak davranışlarda bulunmamak, çocuğun özgüveninde azalmaya sebep olmamak, sabırlı olmak gereklidir.
Tuvalet kontrolü hem psikolojik hem de fizyolojik bir durumdur ve belli bir hazırbulunuşluk gerektirir. Fizyolojik açıdan bakıldığında çocuğun kaslarının çişini/kakasını tutabilecek kadar güçlenmiş olması gerekmektedir. Bazen çocuklar belli bir yaşa gelse de bu olgunluğu kazanmamış olabilir veya bu olgunluğu kazanmış olsa bile psikolojik olarak tuvalet eğitimine hazır olmayabilir. Çocuğun gelişimsel olarak hazır olup olmadığı ve fizyolojik olgunluğa sahip olup olmadığı çocuk hekimleri ve Çocuk Gelişimi Uzmanı tarafından beraberce belirlendikten sonra uygun yol ve yöntemler kullanılarak çocuğa ve aileye danışmanlık verilir.
Normal gelişim gösteren, sağlıklı bir çocuk için yaklaşık 24 ay civarında tuvalet eğitimine başlanabilir. Bunun için çocuğumuzun bize tuvalet eğitimine hazır olduğuna dair bazı sinyalleri önceden vermiş olması gerekir.
Tuvalet eğitimi döneminde birtakım sorunlar yaşanan çocukta ilerleyen dönemlerde alt ıslatma problemleri görülebilir veya tuvalet eğitimini (sorunlu/sorunsuz) tamamlamış bir çocukta sonradan alt ıslatma problemi başlamış olabilir. Bazen bu sorun fizyolojik sorunun çözülmesiyle giderilebilir. Bazen de altta yatan başka sorunların incelenmesi gerekir.
Çocuk gelişimi uzmanı sorunun kökenine inerek bunları ortaya çıkarmaya çalışır. Altta yatan sebepler anlaşılıp çözülmeye başladığında idrar/dışkı kaçırma problemlerinin azaldığı veya ortadan kalktığı görülmektedir. Aileye bu konuda danışmanlık verilir. Belli uygulamalar yapması konusunda aile bilgilendirilir. Bu uygulamalar çocuğa ve aileye göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu sebeple önce hekim muayenesi, Çocuk Gelişimi Uzmanı tarafından ayrıntılı bir gelişimsel değerlendirme ve aile görüşmesi yapılmaktadır. Gerekli görüldüğü takdirde poliklinikte çocukla belli bir müddet çalışılır.
Bilindiği üzere teknoloji bağımlılığı günümüzde pek çok beşeri disiplinle birlikte Çocuk Gelişimi Uzmanlığının çözüm aradığı, dünya genelinde insanların ortak sorunu haline gelmiş ve mücadele edilmesi gereken bir problemdir.
Bu konuda çok şey bilinmesine rağmen, gözlerimizin önünde çocuklarımızda sıklıkla bu bağımlılığın oluştuğuna veya o düzeyde olmasa da teknolojinin yanlış kullanımının yol açtığı diğer problemlere şahit olmaktayız. Bir öngörü ve çaba ile bu durumların hiç oluşmaması en ideal olan şeydir, ancak oluştuysa bile aileler umutsuzluğa kapılmamalı ve en kısa zamanda uzman desteği almalıdır.
Dil ve konuşma becerilerinde gerilik, sosyal uyum problemleri, aile içi iletişim kopuklukları, dikkat eksikliği ve odaklanma sorunları, gözlerde kuruluk, hassasiyet, ders başarısında düşüş, davranış bozuklukları ve uyku düzensizliği gibi bu bağımlılığın olası sonuçları hemen her ailenin yaşadığı ve belki de çaresizlik içerisinde izlediği problemlerdir.
Çocuk Gelişimi olarak bu konuda nasıl destek sağlamaktayız:
“Çocuk Merkezli Aile Danışmanlığı” başlığı altındaki açıklamalarımız ve bahsettiğimiz yöntemler bu maksatla yapılan başvurular için de geçerlidir. Ailelerin kendilerini çaresiz hissettikleri bu noktalarda “Engelleri nasıl aşarız ve çocuğumuzu bu durumdan nasıl kurtarabiliriz veya zararları en aza indirecek uygulamalar nelerdir?” sorularına uygulanabilir ve çözümsel yanıtlarımız olur, gereken sabır ve çabayı gösterdiklerinde birlikte yüz güldürücü sonuçlar alabiliriz.
Ayrıca, ihtiyaç halinde diğer sağlık, eğitim ve spor alanlarına yönlendirme yapılması ve/veya onlarla işbirliği yapılması sağlanmaktadır. Teknolojinin yanlış kullanımı ve bağımlılık durumunun yol açtığı problemler, diğer taraftan günümüz şartlarında kullanımının bir o kadar zorunlu hale gelmesi ve yoğunlaşması artık hayatın bir gerçeği. Özellikle “Bilişsel / Zihinsel Gelişim”, “Dil ve Konuşma”, “Sosyal Gelişim”, “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” başlıkları altındaki yazılarımız okunduğunda konunun önemi tam anlamıyla kavranacaktır.
Son olarak, bebeklikten başlayıp ergenliği de içine alan uzun bir dönemde, belirli aralıklarla ve düzenli olarak çocuğu takip etmek isteriz. Bu bilinçteki ailelerin, bu sorunları yaşama olasılığı en azdır.
Aldığımız kitabı çocukla tanıştırma biçimimiz, okuma tarzımız çocuğumuzun yaşına ve gelişim özelliklerine uygun olmalıdır. Örneğin 11 aylık bir çocuğa sunulan kitap ile 48 aylık bir çocuğa sunulan kitap aynı olmamalıdır. Yenidoğan döneminde görsel algıya yönelik kitaplar kullanılırken, çocuk belli yaşın üzerine geldiğinde, kısa bir öyküyü izleyebilecek beceriye sahip olduğunda kullanılacak kitaplar farklıdır.
Sağlıklı bir şekilde dünyaya gelen ve gelişimsel bir problemi olmayan her çocuk dil öğrenme ve kullanma yeteneği ile dünyaya gelir. Literatürde bu konuyu ele alan başlık “erken okuryazarlık” tır. (early literacy)
Erken okuryazarlık becerileri doğru desteklenmiş çocukların akademik becerilerinin, okul başarısının, iletişim becerilerinin olumlu yönde etkilendiği yapılan çalışmalarla ortaya koyulmuştur.
baba danışanlarımız “Kitap okuyorum, çocuğum beni dinlemiyor.”, “Kitapla çok kısa zaman geçiriyor.”, “İlgisi çabuk dağılıyor.”, “Hep aynı kitabı okumamı istiyor.” şeklinde yakınmaları sıklıkla ifade ediyorlar. Polikliniğimizde ailenin sorularının cevaplanması yanı sıra çocuğun durumuna uygun teknikler önerilmektedir.
Alıcı ve ifade edici dil becerileri, sözcük bilgisi (örneğin evde kullanılan sözcüklerin zenginliği ve çeşitliliği), sesbilgisel farkındalık, yazı farkındalığı ve harf bilgisi erken okuryazarlığı oluşturan alt becerilerdir. Sadece çocuk ve kitap değil, diğer alt beceriler üzerinde de durulmaktadır.
Oyuncak denilen şey aslında çocuğun oyun kurabildiği nesnelerin tamamıdır. Örneğin çocuk oklavayı eline alıp bir at gibi kullanıyorsa, bir kalemi eline alıp onu kaşıkmış gibi kullanıyorsa, o oklava ve kalem çocuk için artık birer oyuncaktır.
Günümüzde aileler çocuğuma ne oyuncak alabilirim, hangi oyuncakla gelişimini daha iyi desteklemiş olurum düşüncesiyle epey emek, zaman ve para harcıyor.
Bunun yanında sıklıkla karşılaştığımız sorulardan bazıları: “Çocuğumla nasıl oynamalıyım? Ne kadar oynamalıyım, ne oynamalıyım? Ben anne olarak akşama kadar elimden geleni yapıyorum, babalar da bu sürece katılsa olmaz mı? Çocuğumun oyun ihtiyacının bir kısmı da babayla karşılansa olmaz mı? Oyuncaklar neye hizmet eder? Oyuncağın uygunluğuna nasıl karar verilir?” Aile bu soruların cevabını, oyuncak ve oyunun neden var olduğunu bilirse, sonraki aşamada nasıl oyuncak seçeceğini ve nasıl oyun kuracağını artık daha iyi anlamış olur.
Aslında burada önemli olan ailenin çocukla ne kadar kaliteli vakit geçirdiği, oyun ve oyun materyallerinin ne derece bilinçli olarak kullanılabildiğidir.
Oyuncakların çocukların zihinsel gelişimine, ince ve kaba motor becerilerine, sosyal ve iletişimsel becerilerine ve dil gelişimine büyük katkıları olur, ayrıca oyuncaklar çocukların hayal güçlerini geliştiren, yaratıcılıklarını ve yeteneklerini ortaya çıkaran araçlardır. Sonuç olarak bu konuda bebeklik döneminden ergenlik öncesi döneme kadar uzun bir süre zarfında aile danışmanlığı kıymetlidir.
Çocuğun mizaç özelliklerini tanımak anne babalar için oldukça önemlidir. Bu nedenle her çocuğun farklı mizaç özelliklerine sahip olabileceğinden gelişim değerlendirmelerimizi buna göre yaparız. Her mizaç yapısının farklı özellikleri ve arayışları söz konusudur.
Tuvalet eğitimine ne zaman başlanmalıdır? Gelişimsel muayenelerimizde çocuğun hazır bulunuşluğu göz önünde bulundurularak eğitime başlama için uygun zaman belirlenir. Ancak genel bir fikir vermesi bakımından 24 aydan itibaren bu konuda anne baba farkındalığı bulunmalıdır.
Mizaç, kişiliğin biyolojik temelidir, bebeğin doğuştan getirdiği birtakım özellikleri diyebiliriz. Bebekler doğdukları andan itibaren sadece fiziksel özellikleri bakımından değil, dış dünyayı algılama biçimleri, verdikleri tepkiler bakımından birbirlerinden çok farklı oluyor.
Örneğin bebeğin çabuk ağlıyor olması ve kolay yatışmaması bir mizaç özelliğidir. Bazı bebekler farklı ortamlara, ilk kez gördükleri insanlara hızlıca alışıyor. Bazı bebeklerse çok temkinli ve tedbirliler. Tanımadıkları insanların yanında rahat hissetmeye başlamaları çok uzun zaman alıyor, uzun süre bu yeni çevreyi ve yeni insanı izleme ihtiyacı duyuyorlar.
Bazı çocuklar genelde güler yüzlü, bazısı ise değil. Bunun çocuğun mutlu olup olmamasıyla ilgisi yok. Bu çocuğun genel modu, genel ruh hali. Bazı çocuklar son derece hareketli, enerjik diyebileceğimiz bir yapıdayken bazıları ise daha ağırkanlıdır, daha yavaş hareket eder. Bunlar mizaç özelliklerine bazı örnekler.
Bir de kişilik dediğimiz bir kavram var, mizacın üstüne çevresel faktörler, farklı deneyimler, farklı ilişkiler, anne baba tutumları vs eklenince kişilik oluşuyor.
Her ne kadar mizacın etkisinin büyük olduğundan söz edilse de anne babalar çocuğun kişilik özelliklerinin oluşumunda en büyük etkiye sahip. Mizacı iyi tanıyarak, iyi değerlendirerek ona göre bir tutum sergilemek ve dolayısıyla doğru yönde ilerleyebilmek önemli.
Özgüvenin temelleri 0-1 yaş döneminde atılır ve sonrasında desteklenerek geliştirilebilir. Özgüven zamanla, ilmek ilmek dokunarak bir bütün haline gelebilecek bir kavram.
Özgüvenli çocukların olumlu duyguları vardır, kendilerini iyi ifade edebilirler, yeterli bulurlar. Problem çözme becerileri daha gelişmiştir. Sahip oldukları potansiyelin farkındadırlar ve bunu başarıya dönüştürebilirler.
Buna karşın eğer çocuğumuz içe kapanık ve kaygılıysa, çekingen davranışları varsa, başka ortamlarda da evde olduğu gibi konuşkan değilse, kendini ifade etmede güçlük çekiyorsa, sürekli bir başkasının destek ve onayını bekliyorsa, kendine karşı olumsuz duyguları, önyargıları varsa (yapamam, olmayacak, başaramam,… gibi) özgüven eksikliğiyle karşı karşıya olabiliriz.
Bu yolda çocuğumuzun en çok ihtiyaç duyduğu şey anne babanın desteğidir. Çocuğumuza nasıl destek olabiliriz? Muayenelerde ve aile danışmanlığında anne babalarla beraberce çözüm önerileri üretiriz.
Çocuğa sınırların belli olduğu ve sevginin açıkça ifade edildiği olumlu bir ev yaşamı sağlanması örneğin. Yine anne babanın çocuğundan beklentilerinin, onun yetenekleri ve yapabilirliği ile kıyaslandığında gerçekçi olması, başarıyla sonuçlanmasa bile çocuğun çabaları takdir edilerek onun yüreklendirilmesi ve bu yolla mücadele gücünün geliştirilmesi gerekir.
Bu başlıkla ilgili diğer pek çok örnek verilebilir: Çocuğun evde düzenli olarak, belli konularda sorumluluk alması ve aldığı sorumlulukları yerine getirip getirmediğinin izlenmesi, aile toplantılarının yapılması; hoşlandığı, başarılı olabileceğine inandığı, yetenekli ve ilgili olduğu alanda çocuğun bir hobi edinmesi ve buna benzer pratiklerle sosyalleşmesi, özgüveninin gelişmesi açısından önemli olduğu kadar çocukla keyifli zaman geçirmek için en güzel fırsatlardır.
Her beceri belli bir hazırbulunuşluk düzeyine sahip olmayı gerektirir. Okul olgunluğu da okula başlamak için gerekli olan tüm becerileri ifade ettiğinden, okula başlamak için hazırbulunuşluğa sahip olmayan bir çocuk okula uyumda problemler yaşayabilir, okula karşı olumsuz duygu ve düşüncelere sahip olabilir.
Okulöncesi eğitim ve ilköğretime başlama aşamasında Çocuk Gelişimi Uzmanına danışılması yararlıdır. Farklı yöntemleri olan okul olgunluğu değerlendirmesinde objektif testler, uzmanın gözlemi ve aileden edinilen bilgiler ışığında öneriler yapılır. Bir diğer açıdan bakıldığında ise, okul sürecinde çocuğa özellikle destek olunması gereken konular hakkında bir farkındalık ve öngörü sağlanır.
Derken o ilk gün gelir… Çocuğun bu değişime anlam verebilmesi hususunda aileye görevler düşer. Genelde ileriki yıllarda akademik başarı yönünden konuya yaklaşılsa da anne baba ile çocuk arasındaki güven temelli ilişkinin korunması önemlidir. Çocuğun yeni yaşantısında bu defa yeni bir kişiyle, öğretmen ile kurulacak ilişkisi söz konusudur ve sürecin aile - okul - çocuk üçlüsü dahilinde sağlıklı bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.
İlerleyen okul yıllarında ailenin ve çocuğun karşılaşacağı problemlerin çözümünde, çocuğun uyum ve başarı düzeyinin artırılmasında uzman desteği önemini korumaya devam eder.
Çocuk Gelişimi Uzmanlığının ilgilendiği mizaç, özgüven, dil ve konuşma, zihinsel gelişim, öğrenme süreçleri, sosyal beceriler, teknoloji bağımlılığı, travmatik yaşantılar, dikkat eksikliği ve odaklanma problemleri, ödül ceza yöntemleri ve benzeri konuların gerek okul başarısına, gerekse arkadaşlık ilişkileri ve öğretmen - öğrenci ilişkisine doğrudan etkileri olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Otizm, erken çocukluk döneminde başlayan, ciddi bir nörogelişimsel bozukluktur. Bu durumun erken teşhisi ve eğitime erken başlanması, bireylerin hayata kazandırılması açısından çok önemlidir. Belirtiler bazen 1 yaşından önce başlarken, bazen de psikososyal gelişim normal seyretmekte iken “mama, baba” gibi ilk kelimeler söylendikten sonra gelişimde gerileme, duraksama fark edilir.
Genellikle, oturma, yürüme gibi motor becerilerin gelişiminde, boy ve kilo alımında bir sorun görülmemektedir. Otizmli çocukların dış görünüşleri diğer çocuklardan farklı değildir. Aksine güzel ve sağlıklı görünen çocuklardır. Sosyal etkileşimde, iletişimde problem olması, sınırlı ilgi alanlarına sahip olmaları, tekrarlanan hareketler ve rutine düşkünlük ile dikkati çeker.
Polikliniğimizde yapılan belli testler ve uzman değerlendirmesi ile problemin doğru saptanması, tanının erken konulması sağlanır. Rutin gelişimsel değerlendirme ve takibin önemi buradadır.
Değerlendirme sonrası yapılacak olan erken müdahale sayesinde bu bireylerin topluma kazandırılması ve gelişimsel açıdan yaşıtlarına yakın düzeye gelmesi sağlanabilir. Çocuk Gelişimi Uzmanı tarafından yapılan değerlendirme sonucu otizm şüphesi oluştuysa muhakkak zaman kaybetmeden eğitime başlanmalıdır.
Aslında otistik bozukluk, Yaygın Gelişimsel Bozukluk yelpazesinde yer alan tanılardan bir tanesidir. Bu yelpazede, otistik bozuklukla benzer, hatta ortak belirtileri olan başka tanılar da bulunmaktadır. Rutin çocuk gelişimi uzmanı muayenesi ve erken müdahale ihtiyacı kuşkusuz onlar için de geçerlidir. Nihayetinde otizm tanısı uzman ve üst ihtisaslı doktorlardan oluşan bir heyet tarafından konulmaktadır.
Ön tanı ile asıl tanı arasında geçen süre aileler için son derece kaygı verici ve yıpratıcıdır. Bu süre içerisinde çocuğun alması gereken eğitim ihmal edilmemelidir.
Çünkü çocuk tanı alabilir ki bu durumda eğitime erken başlandığı için çocuk ve aile şanslıdır. İkinci ihtimal olarak çocukta otizm yoksa bile özel eğitime başlanmış olması bir şey kaybettirmez. Her iki ihtimalde de çocuğun yararına hareket edilmiş olur.
Öğrenme güçlüğü yaşayan bireylerde okul öncesi dönemden itibaren kavramlar, dil, algı, motor koordinasyon, bellek, dikkat ve konsantrasyon, sıralama, organizasyon, duyusal sosyal organizasyon başta olmak üzere birçok alanda güçlükler görülmektedir.
Öğrenme güçlüğünün farklı alt tiplerinden söz etmemiz gerekir: Okuma Güçlüğü (Disleksi), Matematiksel Öğrenme Güçlüğü (Diskalkuli), Yazılı Anlatım Bozukluğu (Disgrafi)
Eğitim hayatı boyunca tüm öğrenciler zaman zaman akademik açıdan sıkıntı yaşayabilmektedir. Bu sıkıntılar çok kısa zaman aralıklarında da olabilir, tüm eğitim yaşantısını boyunca devam da edebilir. Zihinsel sıkıntılar yaşanmamasına rağmen akademik başarısızlık devam ediyorsa, bu durumun incelenmesi ve sebeplerinin belirlenmesi gerekir.
Bebeklikten itibaren rutin takip ettiğimiz çocuklarda, bu işlevsel bozukluğun var olma olasılığını hep aklımızda tutar ve takibimize ona göre devam ederiz.
Çocuk Gelişimi Uzmanının da içerisinde olduğu bir heyette tıbbi tanıyı alır, Rehberlik Araştırma Merkezine yönlendirilir, burada eğitsel tanıyı alır ve sonrasında özel eğitim sürecine geçilir.
Çocuk Gelişimi Uzmanı tanıya giden süreçte bir basamaktır. Bunun dışında oluşturulan müdahale planı kapsamında okuma, yazma ve günlük yaşam aktivitelerine katılımı arttırmak ve çocuğun kapasitesini arttırmaya yönelik faaliyetler ve uygulamalar yapar, aileyi ve çocuğu destekler.
Pek çok kaynaktan belirtilerin neler olabileceği konusunda aileler fikir edinebilirler. Kısaca bahsetmek gerekirse;
Konuşmaya başlamada önemli ölçüde gecikme, kelimeleri telaffuz etmede ve yeni kelimeleri öğrenmede zorluk ya da yavaşlık, motor hareketlerin gelişmesinde yavaşlık (örneğin ayakkabı bağlamak ya da düğme iliklemede güçlük, sakarlık), sağ - sol yön kavramını karıştırma, dikkat, algı, bellek gibi alanlarda zayıflık, karışık komutları anlamama, basketbol, tenis gibi koordinasyon gerektiren oyunlarda problem yaşama (zayıf el-göz koordinasyonu), yazı yazarken uygun miktarda basınç uygulayamama, kural gerektiren işlerde zorluk çekme, organize olamama şeklinde belirtiler, ilköğretim döneminde ise okuma yazmayı ve sayıları öğrenmede zorluk, matematik işaretlerini karıştırma (örneğin "x" yerine "+"), kelimeleri tersten okuma (örneğin; "ev" yerine "ve"), yüksek sesle okumayı ve yazı yazmayı reddetme, saati öğrenmede zorluk gibi belirtiler görülebilir. Polikliniğimizde ailenin talebi doğrultusunda öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda görsel algı becerilerinin artmasına, ince-kaba motor, koordinasyon becerilerinin geliştirilmesine, şekil-zemin algısının, görsel ayrım, görsel tamamlama, uzaysal algı becerilerinin geliştirilmesine, dikkat süresini arttırmaya, zaman yönetimine ilişkin aktivite ve rehabilitasyon çalışmaları yapılmaktadır.
Çocuklardaki üstün yeteneğin erken fark edilmesi ve bunun geliştirilmesine olanak tanınması, özellikle anne babalar ve eğitimciler için son derece önemli ancak bir o kadar da zordur.
Üstün yetenekli çocuklarla ilgilenen bir meslek grubu da Çocuk Gelişimi Uzmanlığıdır. Muayene, değerlendirme ve testlerimizde aklımızın bir köşesinde bu olasılık her zaman vardır.
Üstün yetenekli çocuklar denildiğinde sadece üstün zekalı çocuklar değil, farklı alanlarda üstün yetenekli olan çocuklar da akla gelmelidir. Örneğin çocuk müzik veya resim alanında üstün yetenekli olabilir.
Bu durum çok erken dönemlerden itibaren dikkat çekmeye başlar. Neler olabilir? Dil becerilerinde erken olgunlaşma görülebilir. Özellikle konuşma yani ifade edici dil becerilerinin erken başlıyor olması anne baba ve sosyal çevre tarafından çok dikkat çeker. İlginç sorular sorar. Normal çocukların dikkatini çekmeyen şeyler onların dikkatini çeker. Kavramlarla ilgili farklı ve entelektüel tanımlamaları vardır. Resimde üstün yetenekliyse ince motor becerileri, görsel algısı ve üç boyutlu düşünebilme yeteneği erken gelişir. Müzikte üstün yetenekliyse farklı/ilginç tonlamalar yapabilmeleri, farklı seslere duyarlı olmaları söz konusudur, işitsel becerileri ileri düzeydedir.
Her ne alanda üstün yetenekli olursa olsun çocuğun desteklenmesi ve doğru alanda teşvik edilmesi gerekir. Diğer taraftan çocuğun yeteneği doğrultusunda yönlendirilmesi tek amaç olmamalıdır. Bu grupta karşılaşabildiğimiz sosyal ve psikolojik uyum problemleri göz önünde bulundurularak uzman takibine devam etmek gerekir. Çünkü gelişim alanları bir bütündür, bu çocuklar bir alanda ileri düzeyde bir gelişim gösterirken diğer gelişim alanlarında normal düzeyde olduğu için gelişimsel uyumsuzluk söz konusudur.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) doğru ve erken tanı konulduğunda daha kolay ve hızlı tedavi edilebilen bir bozukluktur. Çocuk Gelişimi Uzmanı olarak bebeklik döneminden başlayan rutin takip temel önerimizdir. Çocuk 3-4 yaş dönemine geldiğinde yaptığımız gözlem, muayene ve testlere bu ihtimal hatırımızda olur, DEHB belirtilerini göz önünde bulundurur ve erken tanı ve müdahaleye başlanılması için gecikmeksizin Çocuk Psikiyatri Uzmanına başvurulmasını sağlarız.
Bu önemlidir, çünkü çocuklarda dikkat problemleri genellikle eğitim hayatı başladığında ailenin/öğretmenin dikkatini çeker. Bu durumda bile “Çocuğum hiperaktif mi?”, “Dikkat eksikliği mi var?”, “Yoksa sağlıklı da ebeveyn veya öğretmen mi bir yerde hata yapıyor?” ya da “Ah şu arkadaşı yüzünden mi böyle sorunları oluyor?” gibi sorular anne babanın kafasını iyice allak bullak ederken çevredekiler de çoğunlukla “Büyüyünce düzelir.” ya da “Tembel o, okumaya niyeti yok. Bilerek yapıyor”, “Suç sizde ona sorumluluk aşılayamamışsınız.” şeklindeki sözler söyleyerek anne babanın kafasını daha da karıştırır. Bu keşmekeş içinde bazı anne babalar “Ha bugün, ha yarın düzelir” diyerek işi zamana bırakmayı seçer; bazıları yetkisiz yerlerden aldıkları bilgilere güvenip bir şeyler yaparak gereksiz zaman kaybederler. Bu tarz bir kısır döngünün bir an önce kırılması, uzmana başvurulması gereklidir.
Toplumdaki DEHB yaygınlığı yaklaşık olarak çocuklukta %8, ergenlikte %6 olarak bildirilmektedir. Yapılan çalışmalar okulu bırakma, çok az ya da hiç arkadaşa sahip olmama, sosyal ilişkilerde sorun yaşama, iş yaşamında düşük performans, depresyon, kişilik bozukluğu gösterme gibi oranların DEHB olanlarda yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Pek çok kaynaktan belirtilerin neler olabileceği konusunda aileler fikir edinebilirler. Kısaca bahsetmek gerekirse; Dikkat eksikliğinin oyunlardan ve oyuncaklardan çabuk sıkılma, öğrenmeye karşı ilgisizlik, başladığı bir etkinliği bitirememe, birini bitirmeden diğerine geçme, kendisiyle konuşulduğunda dinlemiyormuş gibi görünme, unutkanlık, organize olamama, sürekli eşyalarını kaybetme gibi belirtiler vardır.
Hiperaktivite ise genel olarak alışılmadık veya anormal derecede aktif olma durumudur. Çocuk yerinde duramaz, sürekli hareket halindedir, hatta davranışlarının sonucunun ne olduğunu düşünmeden hareket eder, acelecidir. Çoğu zaman dikkat eksikliğine ait belirtiler vardır.
Sonuç olarak DEHB tanısı alan ve tedavi planı yapılan çocuğun ve ailesinin önünde mücadeleli ve uzun bir yol vardır. İlaç tedavisi, psikoterapi uygulamaları, anne-baba eğitimi, bireysel görüşme, aile tedavisi ve grup tedavisi DEHB tedavisinde kullanılan yöntemlerdir. Çocuk Psikiyatri Uzmanının öneri ve yönlendirmesi çerçevesinde aile görüşmeleri, çeşitli etkinlik ve çalışmalar yoluyla Çocuk Gelişimi Uzmanı olarak bizler de tedavi sürecinde rol alırız. Böylelikle aile yanında olduğumuzu hisseder, yalnız olmadığını bilir, baş etme becerileri ve doğru yöntemler hakkında bilgilendirilir, çocuğun tedaviye uyumu desteklenir, aynı zamanda çocuk diğer gelişim süreçleri bakımından da takibimiz altında olur; özetle ailenin yaşam kalitesini artırmaya yardımcı oluruz.
Bir de bazı ailelerde dikkat eksikliği ve/veya hiperaktivitesi olmayan çocuk için bu tip etiketlemeler yapıldığını görmekteyiz. Oysaki çocuk, gelişim dönemine uygun olarak hareketli olabilir, tanı yaşı uygun olmayabilir, dikkatini toplaması için ortam sağlanmıyor olabilir, çevresel olarak çok fazla uyarana maruz kalıyor olabilir. Bu veya bunun gibi sebepleri de değerlendirerek aileleri bilgilendirir, takip eder ve gerektiğinde yönlendirmesini yaparız.
Bu başlıkla ilişkili olarak teknoloji kullanımından özellikle söz etmemiz gerekiyor. DEHB sıklıkla nörolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu olarak kabul edilir. Peki bu nörolojik temelli olan bozukluğun artmasında ve azalmasında teknolojinin nasıl bir etkisi var? Çocuklar bu kadar yoğun bir şekilde uyarana maruz kalırken, cep telefonları, tabletler, televizyonlar, bilgisayarlar bir örümcek ağı gibi çocukların etrafını sardığı çağımızda dikkat eksikliğine yalnızca nörolojik temelli bakmak gerçekçi olmayabilir. Bu konu Teknoloji Bağımlılığı başlığı altında kapsamlı ele alınmıştır.
Kronik hastalığı olan çocuklarda, sağlıklı çocuklara oranla iki kat daha fazla uyum sorunları görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre çocukta uyum bozukluğunu etkileyen en önemli faktörlerin başında, hastalığın yol açtığı yetersizlik duyguları ve sınırlamalar gelmektedir.
Astım, diyabet, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, nörolojik hastalıklar, lösemi, vb… kronik hastalığı olan çocuklar, tedavileri devam ederken ve hastalığın semptomları ile mücadele etmenin yanında; bu durumun beraberinde getirdiği sosyal, psikolojik, gelişimsel ve çevresel sorunlarla baş etmeye çalışmaktadır.
Bu kronik hastalık durumunun özellikle psikolojik ve sosyal sonuçlarına bakacak olursak; çocuğun kendini üzgün hissetmesi, zaman zaman korku dolu anlar yaşaması, geleceği ile ilgili endişe duyması, içinde bulunduğu duruma karşı öfke duyma, dikkatini toplayamama, yaşıtları gibi sokağa çıkıp oynayamaması veya onlara ayak uyduramaması, hastalığı sebebiyle toplum içerisinde dikkat çekmesi, zorunlu olarak okul devamsızlığı gibi ihtimal ve durumlar söz konusudur.
Hastalığı sebebiyle gelişimsel gerilik oluşmasını önlemek amacıyla ve eğer oluştuysa normal gelişim düzeyine çıkarabilmek için gelişimsel destek sağlamak Çocuk Gelişimi Uzmanının en önemli görevidir. Bunun yanında hastalığın kötü etkileriyle baş etme becerilerini artırmaya, tedaviye uyumu kolaylaştırmaya ve bu yollarla çocuk ve ailenin yaşam kalitesini artırmaya çalışırız.
Bu grup çocuklarımız Poliklinik hizmetlerimiz için başvurabilirler. Hastanemizde Çocuk Servisinde yatan hastalarımızı düzenli olarak ziyaret etmekteyiz.
Çocuklar çoğu zaman duygu ve düşüncelerinin farkında olmayabilirler, onları anlamlandıramayabilirler. Biz yetişkinlerde bile farkındalık düzeyi zaman zaman çok düşük olabiliyor.
Oyuncaklar çocukların kelimeleri, oyunları ise ne anlatmak istediğidir. Oyun çocuk için ilişkileri keşfetme, yaşantılarını aktarma, isteklerini ifade etme ve kendilerini tatmin etme yeridir. Çocuğun iç dünyasını rahatlıkla açabilmesi için güvenli bir yerde olduğuna inanması önemlidir. Çocuk için bu güvenli yer oyundur.
Oyun çocuğun işidir, çocuk gelişiminde oyunun çok özel bir yeri vardır. Dolayısıyla oyun, aileler için ve çocukla çalışan meslek grupları için çok önemli bir kaynaktır.
Oyun terapisi; çocuklarda görülen ruhsal problemlerin, davranış sorunlarının bu alanda eğitim alan uzman kişi tarafından oyun ve oyuncaklar aracılığıyla tedavi edilmesi, iyileştirilmesidir.
2-12 yaş arasındaki çocuklarda görülen pek çok farklı durumda oyun terapisi uygulanmaktadır. Çocuklarda yas, kaygı bozuklukları, takıntılı davranışlar, travma, istismar, taciz, boşanma, idrar ve/veya dışkı kaçırma, kardeş kıskançlığı durumlarının, duygusal problemlerin, sosyal becerilere ilişkin problemlerin, okul, uyku, yeme, özgüven problemlerinin tedavisinde oyun terapisinin etkili ve iyileştirici sonuçlarının olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Oyun terapisi zaman ve emek gerektiren bir yöntemdir. Bu yöntemde önce çocuğun kendini güvende hissetmesi sağlanır. Kendini güvende hisseden çocuk terapi esnasında daha rahat oynar ve dolayısıyla daha rahat iletişim kurar. Bunun için belli bir süre geçmelidir. Çocuk bu güven ilişkisini kimi zaman ilk seansta kurabilirken kimi zaman birkaç seans sürebilir. Önemli olan sabırlı olmak ve süreci iyi takip etmektir.
Çocuk Gelişimi Polikliniğinde aile görüşmesi, muayene ve gözlem yapılır, bunların yanı sıra çocuk değerlendirme araçlarından, testlerden faydalanılır. Bu testlerin bazıları rutin olarak, bazılarını ise ihtiyaç duyulduğunda yapılır.
Uyguladığımız testler hakkında özet ve temel bazı bilgiler aşağıda verilmektedir.
Bundan önce uzman olarak bu testlerle neyi amaçlarız, testlerin önemi nedir veya sonuçlardan hareketle çocuğumuza faydalı olabilecek neler yapılabilir, bu konularda genel bir fikir vermek gerekir.
“Gelişimde bir aksaklık var mı? Erken müdahale gerektiren durumlardan şüpheleniyor muyuz?” sorularına cevap bulmamızda ve Erken Müdahale, Emekleme ve Yürüme, Dil Ve Konuşma, Öğrenme Güçlüğü, Üstün Yeteneklilik, Zihinsel Gelişim, Sosyal Beceriler, Otizm başlıkları altında ayrı ayrı bahsettiğimiz konularda bu testler uzman için güçlü bir kaynak oluşturur.
Diğer taraftan, normal gelişim gösteren çocuk için de bu testlerin yapılmasında faydalar vardır. Belli dönemlerde yapılan testler sonucunda çocuğun desteğe ihtiyaç duyduğu alanlar tespit edilmiş olur. Çözüme yönelik çeşitli çevresel ve eğitimsel faaliyetlerin yine uzman desteğiyle düzenlenmesi ile ileriye dönük ciddi kazanımlar elde edilebilir. Örneğin okul başarısı gelecek için ailelerin çok önemsedikleri bir konudur, hal böyleyse erken yaşlardan başlayarak dil, bellek, algı, dikkat, vb. alanlarda objektif değerlendirmeler ve erken çözümler kıymetlidir.
Farklı bir konu olarak, çocuğun duygu durumu, duygusal ve psikolojik olgunluğu hakkında resim analizi yöntemi ile bilgiler sağlarız. Bu yolla duygusal gelişimle ilgili değerlendirme ve çözümlerimiz daha yerinde olur.
Bender Gestalt testi: 5-10 yaş arasındaki çocuklara uygulanır. Görsel motor algılamayı ölçmeyi amaçlar. Geometrik şekillerin kopya edilmesi şeklinde uygulanır. Öğrenme bozukluğunun tanılanmasında, görsel algılama bozukluğunu ve organik yönünü belirlemek için uygundur.
Denver II Gelişimsel Tarama Testi: 0-6,5 yaş aralığındaki çocuklara uygulanır. Gelişimdeki gecikmeleri saptamak amaçlanır. Test sırasında çocuktan yaşına uygun birtakım işlemler yapılması istenir, anne babanın da dahil olabileceği bölümler vardır. Bu testle dil gelişimi, ince ve kaba motor gelişim, kişisel sosyal gelişim ve özbakım becerileri ölçülür.
Gilliam Otistik Bozukluk Derecelendirme Ölçeği (GOBDÖ): Otistik bozukluğu karakterize eden davranışlar sergileyen bireylerin değerlendirilmesini amaçlar. İletişim, sosyal etkileşim ve stereotip davranışlar alanında bireyin davranışlarını değerlendirir ve otistik bozukluğun derecesini ölçer. Aynı zamanda otistik bozukluk gösteren bireyleri tarama/tanılamada, ağır düzeyde davranış problemlerini değerlendirmede, davranışsal ilerlemeyi belirleme/değerlendirmede, bireyselleştirilmiş eğitim planı (BEP) için amaçları belirlemede kullanılır.
Ankara Gelişim Tarama Envanteri (AGTE): 0-6 yaş çocukların gelişimini değerlendiren, gelişimin normal mi yoksa yaşıtlarına göre geri mi olduğuna cevap verebilen bir gelişim testidir. Ebeveynle çocuk bir arada olacak şekilde uygulanır. Bebek ve çocukların gelişimi ile ilgili derinlemesine ve sistemli bilgi sağlar.
HÜBEG (Hacettepe Üniversitesi Bebek Gelişimi Kontrol Listesi): 0-36 ay bebeklerin dil, bilişsel, özbakım, sosyal-duygusal ve motor gelişimlerini değerlendirmek için kullanılır.
Porteus Labirentleri: 3-14 yaş aralığındaki kişiler ve okuma yazma bilmeyen kişilere uygulanan, toplamda 12 karttan meydana gelen bir zeka testidir.
Catell 2 A: Bir performans-zeka testidir. 4-7 yaş grubuna yönelik uygulanan bu test zekanın soyut alandaki işlevini saptamaya yöneliktir.
Good Enough: 4-14 yaş arasındaki çocuğun yaptığı resimler aracılığıyla zekası hakkında bilgi sahibi olmayı amaçlayan bir testtir. Çocuklarda zihinsel gelişmeyi ölçmek için kullanılır. Küçük çocukların genel yetenek düzeyine ilişkin ilgi verir.
Metropolitan: 5,5 yaş ile 6 yaş arasındaki çocuklara uygulanabilen, çocuğun ilkokula başlamaya hazır olup olmadığını ölçen, bir okul olgunluk testidir.
Benton Görsel Bellek Testi: 8 yaş üzeri bireylere uygulanabilen, bireyin dikkat, algı ve bellek durumuna dair bilgi verebilen, dikkat eksikliğinin tespit edilebildiği bir dikkat ve algı testidir.
Gessell: 2- 6 yaş arası çocuklar için hazırlanmış bir performans değerlendirme testidir. Çocuklarda motor beceri, görsel algı, görsel hafıza, el-göz koordinasyonu ve küçük kas becerilerini ölçer. Ayrıca çocuğun fiziksel ve biyolojik gelişiminin izlenmesi, bulunduğu yaşa ait davranışları yapıp yapmadığı gibi genel gelişim süreçlerinin incelenmesi sonrasında çocuğun gelişiminde herhangi bir problem olup olmadığı ile ilgili bir değerlendirme yapılmasına olanak sağlar.
Burdon Dikkat Testi: 10-20 yaş arasındaki bireylere uygulanır. Dikkatini toplamakta güçlük yaşayan çocuklarda dikkat gücünü belirlemek amacıyla kullanılır.
Peabody Resim Kelime Eşleştirme Testi: 2-11 yaş arası çocukların alıcı dil yaşının tespit edilebildiği, konuşma bozukluğu ve sözel ifadeye ışık tutan, resim kelime eşleştirme testidir.
Frostig: 4-8 yaş arası çocuklara uygulanır. Çocuğun görsel uyaranları tanıma, ayırt etme ve daha önceki deneyimlerle yorumlayabilme yeteneğini ölçer. Okuma, yazma ve aritmetik (matematik?) becerilerin temelindeki görsel algılama sorunlarını keşfetmeyi amaçlar.
Telefon
Tel: (0376) 213 30 10 (pbx)
Fax: (0376) 213 34 33
WhatsApp: (0506) 090 30 10
e-posta
Adres
Cumhuriyet Mah. Atatürk Bulv. No:5 18100 ÇANKIRI
Web Adresi